Cümle Şeklindedir Deyim Mi Yoksa Atasözü Mü? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
İstanbul’da, sabahın erken saatlerinde işe gitmek için otobüse bindiğinizde, genellikle bir cümle duyarsınız: “Kadınlar yerini versin!” Belki sıradan bir şeymiş gibi düşünüyorsunuz ama bu, toplumdaki derin kökleri olan bir dilsel yaklaşımı gözler önüne seriyor. Deyim mi, atasözü mü derken, bu tür ifadeler bir toplumsal yapı olarak nasıl şekilleniyor? İşte, günlük dilde kullandığımız deyimler ve atasözleri, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramlarla nasıl ilişkileniyor, bunları biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Cümle Şeklindedir Deyim Mi Yoksa Atasözü Mü?
İlk başta, “Cümle şeklidir deyim mi, atasözü mü?” sorusuna açıklık getirelim. Bu iki kavram aslında çok sık karıştırılır.
Deyim, genellikle belirli bir anlam taşıyan, kendi başına anlaşılması güç, ancak kullanıldığında anlam kazanan kelime ya da kelime grubudur. Örneğin, “göz var nizam var” deyimi, bir durumu anlatmak için kullanılan kısa ama derin anlamlı bir cümledir.
Atasözü ise, halk arasında nesilden nesile aktarılan, öğüt verme ya da bir durumu genelgeçer bir biçimde anlatma amacı taşıyan sözlerdir. “Ayağını yorganına göre uzat” atasözü, insanlara dengeli bir hayat sürdürmeleri gerektiği mesajını verir.
Her iki tür de dilde yaygın kullanıma sahiptir, fakat gündelik yaşamda bazen bunların fark edilmeden karıştırıldığını görmek mümkün. Ancak her iki kavram da, toplumsal ve kültürel yapıları yansıtırken, farklı grupların günlük hayatta karşılaştıkları eşitsizlikleri de gizliden gizliye gözler önüne serer.
Toplumsal Cinsiyet ve Dil: “Kadınlar Yerini Versin”
İstanbul’daki her sabah yolculuğumda, otobüste veya metrobüste, sıkça karşılaştığım bir sahne var. Genellikle, genç bir kadın, yaşlı bir adamı ya da hamile bir kadını görebilir ve doğal olarak, “Buyurun amca/bacım, yerinizi alayım” diyebilir. Bu, iyi niyetli ve nezaket kurallarına uygun bir davranış gibi görünebilir. Ancak toplumsal cinsiyet bakış açısıyla bu tür ifadelerin daha derin anlamlar taşıdığını görmek zor değil.
Kadınların yerini vermesi gerektiği mesajı, toplumda kadının rollerini sürekli olarak küçültmeye ve onları ikinci plana atmaya devam eden bir anlayışı pekiştirir. “Kadın yerini versin” gibi bir söylem, aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, günlük dilde ne kadar yerleşik olduğunu gözler önüne serer. Her gün karşılaştığımız, hiç düşünmeden söylediğimiz cümleler, biz farkında olmasak da toplumsal yapıları, sınıfları ve eşitsizlikleri yeniden üretir.
Çeşitlilik ve Değişim: Farklı Grupların Etkisi
Birçok kişi, dildeki deyim ve atasözlerinin tek bir kesime hitap ettiğini düşünür. Ancak İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde, farklı toplumsal gruplar ve etnik kökenlerden gelen insanların dili nasıl kullandığını gözlemlemek oldukça ilginçtir. Hangi deyimlerin ve atasözlerinin en çok kullanıldığı, bu grupların hangi kelimeleri tercih ettikleri, sosyal değişimin ne kadar hızlı olduğunu gösterir.
Örneğin, eski kuşakla yeni kuşak arasında deyimlerin anlamı farklılık gösterebilir. Gençler, “Ağaç yaşken eğilir” gibi geleneksel atasözlerini, daha çok gelişen dünya ile uyumlu anlamlarla kullanmaya çalışırken, daha yaşlı kuşaklar bu tür deyimleri aynı katı doğrulardan hareketle kullanabiliyor. Fakat bu tür dil farklılıkları, sosyal değişimi yansıtmak için de önemli bir araçtır.
Sosyal Adalet Perspektifinden Dilin Gücü
Dil, toplumsal adaletin bir aracıdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık ve sınıf farkları dil yoluyla pekiştirilir. İş yerinde duyduğum bir cümle, “Kadınlar her zaman duygusal olur, o yüzden liderlik yapamazlar” meselesi gibi, dilsel pratiklerin sosyal adaletle ne kadar ilintili olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Bu tür yanlış ve cinsiyetçi söylemler, sadece dilin yapısında değil, aynı zamanda toplumda kadının rolünün nasıl algılandığına dair derin bir etkiye sahiptir.
Buna karşılık, dilin doğru kullanımı ise sosyal adaleti savunmanın güçlü bir aracıdır. Deyimlerin, atasözlerinin günümüz koşullarına göre yeniden şekillendirilmesi, toplumsal eşitsizliği azaltmanın bir yolu olabilir. Örneğin, “Kadınlar yerini versin” yerine, “Herkes eşittir, herkesin hakkı vardır” demek, hem dilin gücünü hem de toplumsal adaletin savunusunu sağlayan bir yaklaşımdır.
Günlük Hayattan Örneklerle Dil ve Toplumsal Yapı
Bir gün, metrobüste bir adam genç bir kadına “Bacım, yeri ver de rahat edelim” dedi. Kadın, sadece gülümsedi ve “Buyurun” dedi. Ama içimden bir şeyler burkuldu. Bu küçük ama yaygın söylemler, birer “gizli” adalet ve eşitlik anlatısı olabilir. O sırada yanımda oturan kadın, “İşte, her şeyde bir haksızlık” diye mırıldandı. Ve ben de düşündüm: Bu dilsel pratikler, günümüz toplumsal yapısını ne kadar etkiliyor?
Sonuç Olarak
Cümle şeklindedir deyim mi, atasözü mü? Sorusunun ötesinde, dilin bizlere sunduğu en büyük fırsat, bu deyimlerin ve atasözlerinin ardındaki toplumsal mesajları sorgulamaktır. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramları düşündüğümüzde, dilin gücü, yalnızca günlük ifadelerde değil, toplumsal yapıyı şekillendirmede de önemli bir rol oynar. Hepimizin dilindeki “yer değiştirme” gerekliliği, sadece fiziksel alanı değil, zihinsel alanı da değiştirebilir. Deyim ve atasözleri, her birinin anlamını farklı açılardan keşfederek, toplumun adalet yolundaki adımlarını atmasına yardımcı olabilir.